İnsan denen canlının sınavı, ilk insanla başlayan yaşam akışı
evrelerinde oldukça çetrefilli sınavlardan geçmiş ve geçmeye de devam ediyor.
Gerçek dinle insanların uydurduğu dinler arasında
uçurumların olduğunu söylemek fazla iddialı bir söz olmasa gerek!
Günümüzde de maalesef “din doğrulamacılığı” çabaları
aralıksız sürüyor.
Oysa özüne baktığınızda dinin kendi içinde bir sorununun
olmadığı, ancak ona uyması gereken insanların algılamada çektiği zorluklar
nedeniyle karışıklıkların ortaya çıktığı yadsınamaz bir vakıadır.
Yine insanın ortaya çıkışından beri şekli ne olursa olsun “manevi
doyum yolu” aradığı tarihsel eserlerden ve figürlerden anlaşılabilmektedir.
Öyleyse sorun nedir?
İnsanın herhangi bir olayı kabullenmesinin ardından onu terk
etmesi, yenilemesi ve tamamen değişikliğe gitmesi yapısı gereği çok zordur!
Neden mi?
İnsan düşünebilen, görebilen, duyabilen, duyumsayabilen,
kararlarında diğer canlılardan ayrılan yönüyle karar verebilen yapıdadır.
İlaveten, kibir hastalığına açık, inatlaşmayı seven, güçsüzlüğüne
rağmen kendinde bitmeyecekmiş gibi bir güç hisseden, boyu dağlara ulaşamamasına
rağmen oldukça yüksekten bakmayı seven yanını da unutmayalım…
Daha fazla özellik sıralamamız mümkün.
Bu haliyle de kimi zaman inkar eden, inatlaşan, yok sayan, kimi
zaman da oldukça uygar yapısıyla olaylara bakan bir hal alır.
İnkar kısmı daha çok bilgisizlikten kaynaklansa da, inat baş
rolü oynar.
Kibirliliğini tetikler, eğer görece güçte verildiyse kendini
yıkılmaz sanır, tipik bir nefis, Şeytan ve benlik kurgusudur.
İlk ve sürekli ifade şekli hep “ben” üzerine kuruludur…
Bu kuruluşta ne yazık ki onu çoğu zaman sonsuz bir kaybın
içine sürükler ve bunu algı güçlüğündeki sorundan dolayı göremeyebilir.
Tek amacı kendince ne kadar doğru yaptığı noktasındadır!
Uyarana ve uyarıya kapalı, doğruya tahammülsüzdür.
Arkadaşı olarak sayabileceğimiz, küçük görme hastalığı, ötekileştirme, değersizleştirme ve aşırı “ben
bencilik” ilk fark edilenlerdir…
Özetle görünen o ki, sen mi daha doğru olanı yapıyorsun
yoksa ben mi dağa doğru olanı yapıyorum yarışı bırakılmalıdır.
Doğru tektir.
Bütün inanç sistemlerinin ortak noktası insanı en iyi
şekilde yaşamaya götüren, eksikliklerden uzaklaştırmayı amaçlayan bir yol
haritası çizerler.
Eskiden gelen yeniyi işaret eder, yeni de onu teyit eder.
Onlar arasında bir çatışma olmayıp, çatışmayı çıkaranın “algı
ve bilgi kirliliğinden dolayı insan” olduğu akıldan uzak tutulmalıdır!
Aynı anne babanın evlatları bile kendi aralarından yüzde yüz
bir birliktelik gösterebiliyorlar mı?
Konu ne olursa olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder