Düşünmek, okumak kadar önemlidir!
Toplum yaşamında en çok konuşulan konuların başında manevi ilim ilk sırada gelir.
Çünkü insanın en çok gereksinim duyduğu bir konudur.
Burada konumuz hangi inanç biçimi değil, insanın ruhsal gereksinimidir.
Her insanın bu konudaki tercihi farklılık gösterebilir.
Zaten insan olmanın temelinde var olan kural da budur.
Bir alideki insan sayısı kadar farklı dünyaların olduğu hem yadsınamaz bir gerçek, hem de bilimsel yollarla da kanıtlanmış bir olgudur.
Algılar o kadar farklıdır ki şaşırmamanız elde değildir.
Aynı objeye bakan veya aynı yazıyı okuyan insanların dünyasında oluşumuna katkı sağladığı şekillenme biçimleri farklı farklıdır!
Böyle olmasından daha doğal bir şey de olamaz diye düşünmekteyim.
Örneklersek daha iyi kavrama olanağı da bize yol gösterecektir.
Örneğin insan beynini ele alalım isterseniz.
Yapısı itibariyle etin fosforik haliyle, kılcal damarlarında kanın güzelliklerini görebilmemiz olasıdır.
Tıp açısından bakarsanız cevize benzeyen yapısıyla hayranlık uyandıran bir donanımının olduğunu görürsünüz.
Mana açısından bakarsanız bu objenin insanın olmazsa olmazları arasında yer aldığını fazla anlatmaya gerek var mı?
İçinde aklın yer almadığı bir beyin sahibine yük olmaktan başka ne işe yarar?
Peki, bu nimeti veren de bunun kullanılmasını emretmiyor mu?
Kullanılması gerekirken “dünyevi” makamlardan bahsediyor mu?
Sadece onlar kullansın, diğerleri yan gelip yatsın mı deniyor?
Böyle bir iddiada kimsenin bulunamayacağı gibi, fiil ve söylemleriyle bunu anlatmaya çalışanlar bile maske düşünce çark etmenin yollarını aramıyorlar mı?
Belirgin yanıtları arasında karşılaşabildiklerimiz; “öyle demek istememiştim, yanlış anlaşıldım, tabi ki öyle…” gibi zoraki doğrulamalar işitebilirsiniz!
Neden bu konuyu açma gereksinimi duydum?
Bunun esas nedeni yıllardır nedense bilinmesinden rahatsızlık duyulan “Kur’an” meal ve tefsirlerine karşı takınılan tavır nedeniyledir.
Dün tefsir okuyanları çeşitli isimlendirmelerle anlatmaya, ötekileştirmeye, değersizleştirmeye çalışıp çabalayanlar bu günde “mealinin” öğrenilmesine farklı gerekçelerle karşı durmaya gayret etmektedirler!
Oysa herhangi bir Arap ülkesinde bunları hemen hemen “anlam” şekliyle anlamayana rastlayamazsınız.
Sizin dilinizi biliyorsa size bunun ne anlatmak istediğini gayet rahatlıkla “tercüme” edebilir!
Oralarda “ilim irfan” aranmıyor da biz de öğrenmeye gelince mi herkes anlayıp okuyamıyor?
Neden?
Eğer insanlar doğruları öğrenirse karşısındakinin niyetini çözme “erdemine” erişir.
Bu da “kullanmak” isteyenin amacına taş koyan bir gerçektir!
Aynı zamanda “ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi olmanın” bir gereksinimidir.
Böyle olunca insanların “aldatılması, kandırılması” hayli güçleşecektir değil mi?
Hatta olanaksız hale gelecektir ve düşüklüğün yerini yükselme, sürünün yerini birey ve birey toplumu alacaktır.
İşte istenmeyen ve korkulan bu olsa gerek.
Oysa “okumak, düşünmek, akıl etmek, ilim ve bilim öğrenmek” farz iken.
Kısacası bilgi ve birikim düzeyi yükselmiş toplumlarda gelişmişlik, birey olma ve kendine güven duygusu pekişeceğinden çok fazla sürüye rastlanamayacak olmasıdır esas rahatsızlığın kaynağı!
Çünkü bilgi toplumunda “taraftarlık” değil, “Hak, hukuk ve ahlak” kuralları tercih nedenleri arasındadır.
Bu kural da hemen hemen dört kitabın dördünde de üzerinde önemle durulan ve iyi sayılan özelliklerdendir.
Ayrıca da bilgi toplumunda “değersizleştirme, kem söz, hakaret, kindarlık, iftira da” tatile gönderilen değerler arasındadır.
Ve yine bilgi toplumunda “ikiyüzlülük, ayrıştırma, hor görme ve gösterme, bölme” gibi unsurlarda ilgi gösterilmeyen tavır ve davranışlar arasında yer almaktadır.
“Böbürlenme, kibir, küçümsemeyi” ise anlatmaya bile gerek yok diye düşünmekteyim. Çözümü hayli zor bir hastalık bunlar.
El Alim körü körüne onaylayan değil, bilgi, bilim ve ilim yönüyle kabulü daha çok istemektedir!
Abdül alimler nasıl “te’vil” ederler bilemem, “mikyasa” vurmak gerekir!
Adı, sanı, makamı ne olursa olsun yapılabilecek açıklamalarının “kusurdan uzak olduğu” iddia edilemez ve düşünülemez.
Acz ’iyet bunu gerektirmektedir.
Çünkü bunların en başı olan “Şeytan” ilmin derinliğini anlayamadığı için “huzurdan kovulmuştu!”
Biraz araştırın!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder