8 Eylül 2015 Salı

İnsanı tanımlamak

Genel anlamıyla insan diğer canlılardan ayrılan, düşünebilen, konuşabilen,  daha modern yaşam alanlarında yaşantısını sürdüren bir varlık olarak bilinir.
Hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyler karşısında çeşitli tavırlar takınabilmektedir.
Ancak insan sadece bu mudur?

Ayrıca kendisinin algıladığı gibi çok güçlü bir yapıda mıdır?
Bunları tam kavrayabilmek için onun her şeyini bilene kulak verilmesi kanısındayım.
Çünkü en iyi bilgiyi ondan dinleyebiliriz diye düşünmekteyim.
Öncelikle insanın ne olduğunu, nasıl var edildiğini öğrenmemiz gerekir.
Bakın şöyle anlatılıyor:
 “İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır…” Fatır:28
Demek oluyor ki insanın rengini, ailesini, dilini, doğacağı alanı seçme hakkının olmadığını, bir kanuna göre yaratıldığını söyleyebiliriz.
Yani insan aidiyeti yönüyle kınanamaz, ayrıştırılamaz, üstünlük veya aşağılama ölçüsü olarak kullanılamayacağı ortadadır!
Fakat insan yaratılışı itibariyle “çok zayıf” bir var edilendir.
“Allah sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” Nisa:28
Buna rağmen kendinde “müthiş bir güç hissetmekte” bu da onu hatalı davranışlara yönlendirebilmektedir.
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” Kaf:16
Kısaca “ikircikli hal” diyebileceğimiz bu durum onun eksik algılamasının da temelini oluşturmaktadır!
“Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.” Maide:30
Hatta insan bu durumunu o kadar ileri götürebilmektedir ki ikazı da birlikte getirmektedir.
“İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir.”Nahl:4
İşte insan denen var edilen bu kadar tehlikeli hal olabilmektedir!
Bu “azgınlık” günümüzde de yaşanan sıkıntıların kaynağını oluşturmaktadır.
Nedeni insanın yapıp ettiklerinin yanlışlıklarıdır.
“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” Rum:41
Peki, bu “azgınlıkların” yaptırımı yok mudur?
“Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.” Şura:30
Hatta daha ileri gidilmesi durumunda ise “can sıkıcı” gelişmelerin de kapılarının aralandığını şöyle anlatıyor:
“Yahut (içlerindekilerin) yaptıklarından dolayı onları helak eder, birçoğunu da affeder.” Şura:34
Şimdi şükretmek gerekmektedir ki, bütün hatalı davranışlara rağmen “affın” işliyor olmasıdır!
Yoksa görebildiğiniz gibi durum pek iç açıcı değil.
Açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi insanların, soy ve kavimleri bir üstünlük aracı değildir. Renkleri ve dillerinin değişik olması onların kusuru değil, yaratılışın özelliğidir!
Yine kavimle ilgili şu uyarı ve üstünlüğün anlatılması bakımından önemlidir.
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” Hucurat:13
Kısacası son zamanlarda yaşadığımız “can sıkıcı” durumların ana nedenleri arasında sayabileceğimiz anlayış kıtlığı ilk sırada gelmektedir.
Bunun yanında dikkate alınmayan bir gerçeği daha anımsatalım.
“Hesaba çekileceğini bilmemek!”
Algıdaki bu bozukluk çoğunlukla kontrolsüzlük olarak ortaya çıkmaktadır.
Burada kaçılan hesabın acaba başka bir yerde görülmesi mümkün mü?
Bakalım o zaman:
“İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Halbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler.” Enbiya:1
Demek buranın geniş görünmesi “algı bozukluğunun da” kanıtı gibidir.
Son olarak herhangi bir konuyu anlatırken konuyu oraya buraya çekenleri de ilgilendiren şu öğüt insanın anlaşılmasına daha fazla yardımcı olabilir diye düşünmekteyim.
Düşünmekteyim çünkü bunların tamamı da aynı zamanda “nasiple” ilgilidir.
Mahkeme-i  Kübra ile ilgili olarak:
“Rab’lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler. O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: "Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?" Enbiya:2-3
Ne kadar da gerçek değil mi?
Bakın etrafınıza ya büyücüde, ya falcıda olan onlarca insan yok mu?

Hem de yasa olmasına rağmen!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Tanrıya yakın olmak?"

  Kimi sitelerin köşelerinde rastlamanız mümkündür; "Tanrıya yakın olmak ister misin?" şeklindeki reklamlara.    Doğruya inandıkta...