Tarih hile kuranların sonunun nasıl olduğunu bize çok net anlatmaktadır ki, kuranların ayağına dolaştığı yadsınamaz gerçekler arasındadır.
Yine anlatılanlar bunların sonlarının başkalarına "reva görmeye" çalıştıkları sonla aynı olmuştur.
Kimi kafasını taşlara vurarak sivrisinek vızıltısından kurtulmak için yaşamını sona erdirmiş, kimi de "şehir azgınlığının" sonucu olarak suların içinde kaybolup gitmiştir!
Ancak şehir azgınından sonra temsilcisi çıkmamış mıdır?
Çıkmıştır elbette.
Birinin bıraktığı yerden diğeri "öküz putu" yaparak insanları yanıltmanın yollarını araştırmıştır.
Bulmuştur da zaten!
Ancak sonu diğerininki gibi "lanetlenmek" olmuştur.
Fakat açtığı yara ve derin izler insanların yollarını şaşırmasına da zemin hazırlamıştır.
Etkilerinin hala sürmediğini söyleyemeyiz.
Yapılan "uptade'lerle" varlıklarını sürdürmeye gayret sarf etmektedirler.
Lakin bunların boşu boşuna çabalar olduğu her defasında görülmüş olsa bile onlar bu gayretlerinden asla vaz geçmemektedirler.
Hem de peşlerinden sürüklediklerini mahvetmek pahasına...
Peşlerine düşenlerin iştahını ise anlamak pek mümkün olmasa da "canhıraş" naralarla haklılıklarını anlatmaya çalışmaları ayrı bir inceleme konusudur.
Gözlere inen perdenin, kalplere vurulan mührün, kulaklara duymama yetisi eklenmesinin bu sonucu meydana getirdiği kuşkusuzdur.
Sıkça kullanılan bir terime de açıklık getirmek kaçınılmaz olmuştur.
"Düzgün inancın sadece" kendilerinde olduğunu var sayan bir gürüh vardır, kimileri de neden anımsatmak gereği duyar bilemiyorum ama bu konunun "eğitimini" aldığı anımsatmasında bulunarak insanların kafasını karıştırmaya çalışırlar.
Çünkü "eğitimini" aldığını söyleyen zevatın nasıl olur da şunlardan da haberi olmamasını anlamak pek kolay değildir.
Kendisi gibiler için:
"Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!" Fatır 22
Yine "eğitimini aldığını iddia edenler" de dahil olmak üzere:
"Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekini (semavi kitapları) doğrulayıcı olarak gelen gerçektir. Allah, kullarının (her halinden) haberdardır, görendir." Fatır 31
"Sonra Kitab'ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur. " Fatır 32
Anlaşılabileceği gibi hiç kimsenin kendisini garantide göremeyeceği çok net anlatılmakta ve tabir yerindeyse "aklını başına al" denmektedir diye düşünmekteyim!
Ayrıca kafa karışıklığını ortadan kaldırmak içinse zaten sapıtan ve ortada kalanlarında kitaptan haberdar olduğu belirtilmektedir.
Kısacası esas almamız gereken kaynağın "Kur'an" olduğu "şems" gibi ortaya çıkmaktadır!..
Meraklanmayın hile daima yapanın ayağına dolaşır, bunu da unutmayın...
Özetle yapını vurur, bu hep böyle olmuştur!
Yine anlatılanlar bunların sonlarının başkalarına "reva görmeye" çalıştıkları sonla aynı olmuştur.
Kimi kafasını taşlara vurarak sivrisinek vızıltısından kurtulmak için yaşamını sona erdirmiş, kimi de "şehir azgınlığının" sonucu olarak suların içinde kaybolup gitmiştir!
Ancak şehir azgınından sonra temsilcisi çıkmamış mıdır?
Çıkmıştır elbette.
Birinin bıraktığı yerden diğeri "öküz putu" yaparak insanları yanıltmanın yollarını araştırmıştır.
Bulmuştur da zaten!
Ancak sonu diğerininki gibi "lanetlenmek" olmuştur.
Fakat açtığı yara ve derin izler insanların yollarını şaşırmasına da zemin hazırlamıştır.
Etkilerinin hala sürmediğini söyleyemeyiz.
Yapılan "uptade'lerle" varlıklarını sürdürmeye gayret sarf etmektedirler.
Lakin bunların boşu boşuna çabalar olduğu her defasında görülmüş olsa bile onlar bu gayretlerinden asla vaz geçmemektedirler.
Hem de peşlerinden sürüklediklerini mahvetmek pahasına...
Peşlerine düşenlerin iştahını ise anlamak pek mümkün olmasa da "canhıraş" naralarla haklılıklarını anlatmaya çalışmaları ayrı bir inceleme konusudur.
Gözlere inen perdenin, kalplere vurulan mührün, kulaklara duymama yetisi eklenmesinin bu sonucu meydana getirdiği kuşkusuzdur.
Sıkça kullanılan bir terime de açıklık getirmek kaçınılmaz olmuştur.
"Düzgün inancın sadece" kendilerinde olduğunu var sayan bir gürüh vardır, kimileri de neden anımsatmak gereği duyar bilemiyorum ama bu konunun "eğitimini" aldığı anımsatmasında bulunarak insanların kafasını karıştırmaya çalışırlar.
Çünkü "eğitimini" aldığını söyleyen zevatın nasıl olur da şunlardan da haberi olmamasını anlamak pek kolay değildir.
Kendisi gibiler için:
"Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!" Fatır 22
Yine "eğitimini aldığını iddia edenler" de dahil olmak üzere:
"Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekini (semavi kitapları) doğrulayıcı olarak gelen gerçektir. Allah, kullarının (her halinden) haberdardır, görendir." Fatır 31
"Sonra Kitab'ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur. " Fatır 32
Anlaşılabileceği gibi hiç kimsenin kendisini garantide göremeyeceği çok net anlatılmakta ve tabir yerindeyse "aklını başına al" denmektedir diye düşünmekteyim!
Ayrıca kafa karışıklığını ortadan kaldırmak içinse zaten sapıtan ve ortada kalanlarında kitaptan haberdar olduğu belirtilmektedir.
Kısacası esas almamız gereken kaynağın "Kur'an" olduğu "şems" gibi ortaya çıkmaktadır!..
Meraklanmayın hile daima yapanın ayağına dolaşır, bunu da unutmayın...
Özetle yapını vurur, bu hep böyle olmuştur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder