Ücretlerde artış ne kadar olmalı?
Geçimini belli bir iş akdi karşılığında elde ettiği gelirle
sürdürenlere genel adıyla “ücretli kesim” denildiğini hemen herkes bilir.
Bunların aldıkları ücretlere yapılacak artışlarla da her
altı ayda bir gündeme gelir ve haberden ve fikirden yoksun olanlar da günlerce
manşet atarak bu kesimden pay almaya çabalarlar.
Oysa çıkardıkları “tam tam seslerinin” yanında hesap
tekniğinin kullanılmadığını sadece “söylemler diyarından” gazel ve nakarat
peşinde koştuklarını görürsünüz.
Çok büyük vaatlerle gelip çok küçük artışlarla durumu idare
edenlere idare edilenler memnun kaldıkça söylenecek bir sözün de olmadığını
düşünmekteyim.
Gelelim hesap kitap işine.
İki bin on altı yılının yedinci ayında yapılan ücret artış
oranı günün koşullarına göre yapıldı ve bu tarihi başlangıç noktası olarak
kabul edelim.
Kur o günlerde iki seksen periyodundaydı.
Peki şimdi?
Yaklaşım olarak yüzde yirmi sekizlik ortalama bir artış
gerçekleşmiş.
Yani altı ay önceki ücret üçte bir oranında değer yitirmiş!
Yetmiş ile seksen kuruş arasındaki bu kayıp oranına göre
ücretleri hesapladığınızda adından çok bahsedilen “asgari ücretin net oranı”
bin altı yüz otuz beş lira olmalıdır.
Bu hesaplama yöntemine
göre bütün ücretlerde “süper indirim kampanyasına” gidilmiş görünüyor.
E, eski yılın sonu, yenisinin başı ya ondan olsa gerek!
Demek bu kampanya mevsiminden hiç kurtulamıyoruz her halde…
Zaten hiçbir zaman gününü yaşamayan insanların oluşturduğu
bir toplum için de kafa yormaya değmez diye düşünmekteyim.
Her halükarda halinden memnun “mutmain” insanlar çoğunluğu…
Öncekiler de böyle yapmıyorlar mıydı?
Bu nedenle düşünmeye de gerek yok.
Şu şarkı sözünün güncelliği hep korunuyor ve bu durumu daha
iyi anlatıyor gibi:
“Haline şükret dostum!..”
Yani öteden beri süregelen genel anlayış ve algılayış şekli
bu.
Yapacak bir şey yoksa ne diyebiliriz ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder