
Bilinen bir geçek olarak insanın nerede dünyaya geleceği, hangi millete mensup olacağı annesini veya babasını seçme gibi haklarının olmadığının farkında mıyız?
Yine hiç kimsenin adı sanı, makamı, işgal ettiği yer neresi olursa olsun bir gün “sayılı nefesinin tükeneceği, ardına bakmadan buraları bırakıp gideceğini” bilmem anımsatmaya gerek var mı?
Son yaşadığımız seçimden sonra söylenenlere baktığımızda “ben olmazsam kaos olur” şeklinde konuşmalara ve açıklamalara şahit olmaktayız!
Tarih içinde kimler gelip kimler gitti bilirsiniz.
Ne giden bir şey götürebildi, yapıp ettiklerinden başka, ne de gelenler yeni bir şey getirebildi. Sadece ona canını da veren bir şeyler nasip etti ve o da bunu ya iyi ya da kötü kullandı.
Konumuzun esasına gelince:
Kimi siyasi düşünceye sahip olanlar “artık biz uslu çocuk olarak yolumuza devam etmek istiyoruz” demelerine karşın, diğerleri ise “hayır huylu huyundan vaz geçmez” diyerek iç barış umutlarını suya düşürmeyi adeta görev edinmişe benziyorlar.
“Niyet okuyuculukta” diyebileceğimiz bu durum onaylanabilir bir yaklaşım olmaktan uzak, kutuplaştırıcı bir yöntem olarak karışımıza çıkmaktadır.
Dikkat ederseniz son tablonun esaslarına baktığımızda “kirli dil, edepsiz üsluptan” bıkıldığını, toplumun kavga değil uygar ilişkilerle yönetilmek istediğini ortaya koymaktadır.
Ancak birilerinin milletin çaresizlikten kaynaklanan tercihi nedeniyle “sırt üstü yatarak sınırlı oy alıp” ahkam kesmesi pek anlaşılabilir bir yol olmadığı kanısındayım!
Uzun vadede de kesinlikle sahibine büyük hasar ve yaralar açacağını düşünmekteyim. Örneğin yüzde onunun altında nal toplamak gibi…
Çünkü yukarıda da değindiğimiz gibi kimden doğacağı, nerede yaratılacağı ve hangi kavmin mensubu olacağı kişilerin iradelerine dayalı bir seçimden çok “yaratılış kurallarının” geçerli olduğu bir gerçektir.
Maneviyatı savunduğunu söyleyenlere tekrar anımsatmak isteriz ki, “kavmiyet üstünlük değil tanışma vasıtasıdır!”
Aynı zamanda buna sarılarak “üstünlük taslamak yerilmiş” bir eylem yöntemidir. Üstünlüğün “ilim ve takva” yönüyle olduğu sıkça anımsatılmaktadır.
İnsanın insana tahammül edebilme sorunları tarih boyunca büyük sıkıntıların yaşanmasına neden olmuş, bir sürü canın heba olmasına yol açmamış mıdır?
Öyleyse iki günlük dünya menfaati ve iktidarı için insanların kalp kırmasını, incitici dil kullanmasını, ötekileştirmesini, ben olmazsam tufan olur anlayışını aklıselim insanların da sahiplenmediğini düşünmekteyim.
İzleniyorsunuz ve tekrar sahneye çıktığınızda bu olumsuzluklardan dolayı “tercih” edilemeyebileceğinizi anımsatmak isterim!
Herkes aklını başına devşirmelidir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder