İnançla beşeri yaşam arasında ince ayrıntılar vardır.
Birincisi her iki dünya yaşamını düzenlerken, ikincisi daha
çok sonradan öğrenilen ve çevre etkisine açık halde bulunan edinimler
bütünüdür.
Yetiştiğiniz ortamın gelenekleri, algı biçimi sizi yaşama
hazırlarken aynı zamanda kişilik denen değerinde oluşmasını temin eder.
Farkında olmadan olayları “evrildiğiniz” bu ortama göre
değerlendirir, yetişme şeklinize göre de karar verirsiniz.
Peki, her zaman doğru mudur?
Değerlendirme eğer objektif kurallara göre yapılabildiyse
kuşkusuz doğrudur diyebiliriz.
Kimi değerler ve sözler vardır ki kullanıldıkları yer ve hedefi
önem arz eder.
Örneğin aynı inanca sahip toplumlarda tercih farkları aynı
düşünmedikleri için hakaret “hakkı” doğurmaz.
Yine birinin kişi veya kişilere “meftun olması” yaşamı doğru
algıladığının belirtisi de değildir.
Çünkü nice peşinden gidilen insanlar vardır ki peşinden
giden çoğunluğu “yok olmaktan” kurtaramamıştır!
Çünkü gidilen yol yol almadığı için bu sonuçları ortaya
çıkarmıştır.
Mesela Hz. Musa'nın peşinden gidenler boğulmaktan
kurtulurken, diğerinin peşinden sürüklenenler ne yazık ki “helaktan”
kurtulamamışlardır!
Oysa ikincinin peşinden gidenlere “yok olmadan” önceki
halleri sorulsa doğru yaptıklarına öyle inanmışlardı ki bu yanlış onların acı
sonunu hazırlamıştı.
Yine “gavur” kelimesinin çok rahat kullanılabildiğini
çevrenizde okumuş veya duymuşsunuzdur.
Oysa bunun doğru tanımı “kitap ehli” olmalıdır.
Eğer maksat bu ise çok yanlış kullanılan bir terimdir ve
kullananı da tehlikeye atan bir deyimdir.
“Gavur” dini, imanı, kitabı olmayan anlamına gelmektedir.
Oysa “inanç tercih şekli farklı da olsa” kitaba sahip kavim
veya topluluklara bu tanım kullanılmamalıdır diye düşünmekteyim.
Şunu da anımsatmadan geçmeyelim.
Kendine göre kendisini “mütedeyyin ve mümin” olarak
nitelendirenlerin de “ehli kitap” olduğunu unutmamasında yarar bulunmaktadır.
Böyle dahi olsa yine de kendi kitaplarını bile birçoğunun
okumadığını, okusa bile düşünmedikleri için anlayamadıklarını, aklı hiç
kullanamadıklarını, görme, işitme ve hissetme özelliklerinin bulunmadığını
sözlerinden anlayabilmek mümkün.
Çünkü kitapta “hakaret” yasaklanmış, güzel anlatım ve iyi
geçinme tavsiye edilmiştir!
İşte bu nedenlerle bile “gavur” denilemeyeceğini eğer tetkik
etselerdi “öğrenmiş” olacaklardı.
Hele hatalı bile olsa bir Müslümana, mezhebi ve görüşü ne
olursa olsun böyle denemeyeceğini eğer kişide bu vasıf yoksa söyleyene
döneceğini ilgili “mütedeyyinlerin” bilmesi gerekmez miydi?
Kısacası mide, işkembe ve dil değil beyin çalışmalıdır,
beyin!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder