16 Ocak 2016 Cumartesi

Esastan uzaklaştıran işler?

Son günlerde akılları karıştırmaya yönelik konular üzerinde yazılıp çizilenlere bakınca amacın esastan sapmak olduğu gün gibi ortadadır.
Örneğin uzun uğraşlar sonucu “kuyruğunu koparan maymunun” insan oluşu anlatılmakta ise de insanın “aşağılık maymundan” geldiğinin nedenini anlatmak da oldukça zordur.
Çünkü insan “nefsin ve şeytanın hileleriyle görünüş olarak cezalandırılması nedeniyle aşağılık maymuna” çevrilmiştir.

Oysa bütün kutsal kitaplarda insanın yaratılış gayesi anlatılmakta ve aşağılık duruma düşmemesinin yolları gösterilmekte, namaz ve vergi de bunun başında gelmektedir.
Görünen o ki, kimse bu konularda gayret göstermemekte “aşağılıkta mesken tutarak” insanı insanlıktan çıkaran konularda uğraşmayı amaç edinmiş görünmektedir.
Ana ilkeyle “insan” zayıf demektir ve bu zayıflığı onun dezavantajı olduğu gibi en yükseğe çıkmasının da temelini oluşturmaktadır.
İlk şartı da beğenilse de beğenilmese de, yapılsa da yapılmasa da “namaz ve vergisini” eksiz yerine getirmesindedir!
Yine önemli bir başka konu da “sevgi üzerine” yapılan yorum ve açıklamalardır.
Önce şunu belirlemekte fayda olduğunu düşünmekteyim.
Allah'ın lanetine de yol açabilecek şu ifadenin rahatsızlığını inananın duymaması olacak şey değildir.
“Peygamberde kibir var, bilmem hangi zatta yok!”
Peygamberlerin hayatı kutsal kitaplar da örneklerle anlatılmakta, “azgın insanların hal ve hareketleri de”  gerekli anlatımlarla gösterilmektedir.
“Azgınların ortak noktaları kendilerinin daha fazla inançlı olduklarını” anlatmakla insanları etkilemeye yönelik çalışmalarının korkunç sonları gelinceye kadar sürdüğüdür.
İşte bu nokta da duyulan ve tavsiye edilen “sevgi duymanın da” önemli kıstasa sahip olduğunu görmekteyiz.
Çünkü kim neyi ve kimi severse “ahiret yurdunda onun yanında var edileceği” açıklanmakta, yardım edileceklerle edilmeyeceklerin durumu da ayrıntılı olarak bildirilmektedir.
Peygambere inanan ve onun yolunu takip edilenlerin “mutlaka yardım göreceği “müjdelenmekteyken, şehir azgınlarının peşinden gidenlerin yardımcısının olmayacağı da yine aynı netlikte açıklanmaktadır.
Bu nedenledir ki insan “hak ve ondan kaynaklı hakikati sevmenin” kendi yararına olacağını düşünebilmelidir.
Cehenneme götüren boş ve şeytan aldatmalarına ve onun askerlerinin zihin bulandırmalarına prim vermemelidir diye düşünmekteyim.
“Karıncaezmez denilenlerin filleri nasıl kırıp geçirdiğini, devrilen fillerin de onlarca karıncayı ezdiğini” de unutmamalıdır.
Fil büyük karınca küçük olduğu için görülmüyor olabilir!
Ayrıca sinelerin özünü Allah bilir, kul bundan “bi haberdir” unutulmaya…
Ancak insanlarda sözlerinden tanınabilir.
Bozuk sineden de düzgün sözün çıkmayacağı kesindir!..
Bu nedenle herhangi birinin “inançlı olduğu” ima edilerek ona sevgi duyulması gereken bir olduğu anlatımlarına eğer siz karşılık veremiyorsanız, işin içinde iş var demektir.
Demek esas aldığınız kıstaslara göre “hak sevgisi” tecelli etmemiş ki, sevemiyorsunuz!
İşin içinde “kibirli şeytan ve onun askerleri” olabilir demekten kendinizi alamıyor da olabilirsiniz.
Belirgin özellikleri yalanla başlar ve kendi yöntemlerini hep doğru olarak algılayıp algılatmaya çalışırlar nedense…
Yanıt olarak görevleri olan namazı önünüze sürebilirler ama “maun süresine” bakmak aradığınız yanıt için yeterlidir!
Özetle hakikat aklınızla buluşup rotanızı belirlediyse sizi kimse yolunuzdan çeviremez.
Çünkü “vaadi mutlak” böyle ferman buyurmaktadır!
Kim mi?

Şüphesiz ALLAH, tabi ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Tanrıya yakın olmak?"

  Kimi sitelerin köşelerinde rastlamanız mümkündür; "Tanrıya yakın olmak ister misin?" şeklindeki reklamlara.    Doğruya inandıkta...