Son günlerde akılları karıştırmaya yönelik konular üzerinde
yazılıp çizilenlere bakınca amacın esastan sapmak olduğu gün gibi ortadadır.
Örneğin uzun uğraşlar sonucu “kuyruğunu koparan maymunun”
insan oluşu anlatılmakta ise de insanın “aşağılık maymundan” geldiğinin
nedenini anlatmak da oldukça zordur.
Çünkü insan “nefsin ve şeytanın hileleriyle görünüş olarak cezalandırılması
nedeniyle aşağılık maymuna” çevrilmiştir.
Oysa bütün kutsal kitaplarda insanın yaratılış gayesi
anlatılmakta ve aşağılık duruma düşmemesinin yolları gösterilmekte, namaz ve
vergi de bunun başında gelmektedir.
Görünen o ki, kimse bu konularda gayret göstermemekte “aşağılıkta
mesken tutarak” insanı insanlıktan çıkaran konularda uğraşmayı amaç edinmiş
görünmektedir.
Ana ilkeyle “insan” zayıf demektir ve bu zayıflığı onun
dezavantajı olduğu gibi en yükseğe çıkmasının da temelini oluşturmaktadır.
İlk şartı da beğenilse de beğenilmese de, yapılsa da
yapılmasa da “namaz ve vergisini” eksiz yerine getirmesindedir!
Yine önemli bir başka konu da “sevgi üzerine” yapılan yorum
ve açıklamalardır.
Önce şunu belirlemekte fayda olduğunu düşünmekteyim.
Allah'ın lanetine de yol açabilecek şu ifadenin
rahatsızlığını inananın duymaması olacak şey değildir.
“Peygamberde kibir var, bilmem hangi zatta yok!”
Peygamberlerin hayatı kutsal kitaplar da örneklerle anlatılmakta,
“azgın insanların hal ve hareketleri de” gerekli anlatımlarla gösterilmektedir.
“Azgınların ortak noktaları kendilerinin daha fazla inançlı
olduklarını” anlatmakla insanları etkilemeye yönelik çalışmalarının korkunç
sonları gelinceye kadar sürdüğüdür.
İşte bu nokta da duyulan ve tavsiye edilen “sevgi duymanın
da” önemli kıstasa sahip olduğunu görmekteyiz.
Çünkü kim neyi ve kimi severse “ahiret yurdunda onun yanında
var edileceği” açıklanmakta, yardım edileceklerle edilmeyeceklerin durumu da ayrıntılı
olarak bildirilmektedir.
Peygambere inanan ve onun yolunu takip edilenlerin “mutlaka
yardım göreceği “müjdelenmekteyken, şehir azgınlarının peşinden gidenlerin
yardımcısının olmayacağı da yine aynı netlikte açıklanmaktadır.
Bu nedenledir ki insan “hak ve ondan kaynaklı hakikati
sevmenin” kendi yararına olacağını düşünebilmelidir.
Cehenneme götüren boş ve şeytan aldatmalarına ve onun
askerlerinin zihin bulandırmalarına prim vermemelidir diye düşünmekteyim.
“Karıncaezmez denilenlerin filleri nasıl kırıp geçirdiğini,
devrilen fillerin de onlarca karıncayı ezdiğini” de unutmamalıdır.
Fil büyük karınca küçük olduğu için görülmüyor olabilir!
Ayrıca sinelerin özünü Allah bilir, kul bundan “bi haberdir”
unutulmaya…
Ancak insanlarda sözlerinden tanınabilir.
Bozuk sineden de düzgün sözün çıkmayacağı kesindir!..
Bu nedenle herhangi birinin “inançlı olduğu” ima edilerek ona
sevgi duyulması gereken bir olduğu anlatımlarına eğer siz karşılık
veremiyorsanız, işin içinde iş var demektir.
Demek esas aldığınız kıstaslara göre “hak sevgisi” tecelli
etmemiş ki, sevemiyorsunuz!
İşin içinde “kibirli şeytan ve onun askerleri” olabilir
demekten kendinizi alamıyor da olabilirsiniz.
Belirgin özellikleri yalanla başlar ve kendi yöntemlerini
hep doğru olarak algılayıp algılatmaya çalışırlar nedense…
Yanıt olarak görevleri olan namazı önünüze sürebilirler ama “maun
süresine” bakmak aradığınız yanıt için yeterlidir!
Özetle hakikat aklınızla buluşup rotanızı belirlediyse sizi
kimse yolunuzdan çeviremez.
Çünkü “vaadi mutlak” böyle ferman buyurmaktadır!
Kim mi?
Şüphesiz ALLAH, tabi ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder