Her insan kendince kendisini kendi değerleri içinde “alleme”
sanır değil mi?
Ama büyük düşünür Yunus Emre bunun ne kadar da yanlış
olduğunu şöyle anlatıyor.
“Ekmeksiz zengin olanın,
“Kitapsız bilgin olanın,
“Sermayesi din olanın,
“Rehberi şeytan olmuştur.”
Çevremize göz attığımızda “görüp de mi yazıyor,” diyesiniz
geliyor değil mi?
Adeta içimizde yaşıyor da denebilir…
Güzel, pirüpak, hatasız anlatımlar içinde şöyle diyor:
“Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür…”
Bir başka deyişinde de çalışmayı ve araştırmayı, öğrenmeyi,
bilgi ve bilgilenmeyi anlatmaktadır.
Şöyle ki:
“Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve
hayatta en büyük hata , kendisini hatasız sanandır!..”
Ayrıca tam da bizim, okumayan, düşünmeyen, bilmeyen,
görmeyen, akıl edilmeyen, araştırma yapmayan halimizi de anlatmıyor mu?
Yaşam içinde insanın gün geçtikçe geliştiğini hemen herkes
bilmektedir.
Çünkü kendisi de yaşamın içindedir ve bu evrelerden
geçmektedir.
Lakin bu evrelerin “inişli ve çıkışlı” yönleri kuşkusuz
olmaktadır.
Bu normaldir ve sadece ölünün düşünce, hareket ve konuşamama
sabitliği vardır!
Bu nedenle de:
“Durulduğu zamanları olur insanın, yorulduğu zamanlar olduğu
gibi, ama ömür götüren kırıldığı zamanlardır…”
Nedeni ise şöyle anlatılabilir.
“Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen.”
Yukarıdaki nedenlerden dolayı insanın insana karşı dikkatli
olması gerektiği anlatılmakta “istisnasız her insanın insan olması yönüyle hata
yapmaya” açık olduğunu bize hatırlatmaktadır.
Hatta:
“Bir bahçeye giremezsen durup seyran eyleme, bir gönül
yapamazsan yıkıp viran eyleme,” diyerek hassasiyeti dile getirmektedir.
Bilinen o ki, hep de buralarda daha çok hatalar
yapılabilmektedir.
Hani sıkça duyduğumuz bir söz var ya, “olduğu gibi
kabullenmek” deyip uygulamadığımız ya da uygulayamadığımız, işte ondan…
Oysa:
“Maharet güzeli görebilmektir.
“Sevmenin sırrına varabilmektir.
“Cihan, Alem herkes
bilsin ki şunu,
En büyük ibadet Sevebilmektir..”
“Öfke hastalığına yakalanınca” her şeyin silindiği ve tek
noktaya odaklanıldığı anın tam tersini anlatıyor.
Teşbihte hata olmaz, “tertemiz bir cam da sineğin konduğu ve
bıraktığı atığı” görmek gibi.
Halbuki “sevebilmek” sahibinin hatırlanmasını da beraberinde
getiren bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Evet, belki haşere, haşereye benzer hareketler sergiliyor
ama yine de onun bir sahibinin olduğunu düşünmek “insanı insan” yapan temel
taşlarıdır.
Kısacası şöyle noktalayalım.
Hani bilinen bir emir ve söylem vardır ya, “dinde zorlama
yoktur” diye.
Elbette insan da özgürdür, biliyorsunuz.
Vallahi doğru!
Çünkü kimileri bu dünyada pişer, kimileri de öbür dünyada.
Tercihe göre üzülmeye değmez…
Yunus Emre de;
“Sular hep aktı geçti,
“Kurudu vakti geçti,
“Nice Han, Nice Sultan,
“Tahtı bıraktı geçti,
“Dünya bir penceredir,
“Her gelen baktı geçti.”
Sizlerin günlerinin ve bakışlarının anlamlı olması ve trene
bakanlar gibi olmaması temennisiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder