İnsanların kendilerine olan saygıları kaybolduğunda ortaya
çıkan durum, başkalarına da saygı duymamak şeklinde kendini gösterir.
Belirgin şeklini tarif ise gelişim bozukluğunun meydana
getirdiği kimseye güvenmeme biçiminde ortaya çıkan davranış bozukluğudur.
Oysa görüntüye baktığınız zaman mağdurluk teranesinin
altında mağrurluk, yalana eğiliminin yanında “doğrucu Mahmut edaları” insanı
yedikten sonra gözyaşı döken “timsah” havalarını gözlemleyebilirsiniz.
Bir de “ben bencilik duygusunun” tavan yapmasıyla “narsist”
tavırlar işin sanki tuzu biberidir.
Etrafta da okumayan, düşünmeyen, aklı nakilden başka bir görevi üstlenmeyen “demişler” safsatasına sarılmışlar tarafından
çevrildiyse vay bu durumun haline.
Hissetmeyen, görme yetisini “seyretme seviyesine” indirmiş,
işitme özelliğini sadece kendi inandığını doğrulatmak olarak programlamışsa
artık böylelerine ulaşma olanağınız kalmamış demektir.
Oysa insan biçim veriliş itibariyle “en güzel şekilde” var edilmişken,
gerçekten de, nasıl oluyor da kendisini bu kadar aşağılara çekebiliyor diye
düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Ancak bu durum çokta şaşırtıcı olmasa gerek.
Çünkü kendisini var edene bile hasım ve düşman
kesilebiliyor.
“İnsan, bizim, kendisini
az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman
kesilmiştir.” Yasin 77
Örnek Firavun ve Musa Aleyhisselam
‘ı ele alalım.
Birincisi insanlara
zulümde zirve yapan uygulamaların mimarı olurken, Musa Aleyhisselam dünya ve
ebedi hayatın kurtuluşuna çabalıyor belki de hak etmediği zorluklarla uğraşmak
zorunda kalıyordu.
Yukarıda verilen örnekler
bir zaman diliminde yaşanıp bitmiş hikayeler değil, değişik uygulamalarla
günümüzde de şekli ve ismi değişik olarak sürüp gitmektedir.
Ne zamana kadar?
Şüphesiz “Mülk ’ün
Sahibinin” belirlediği vakte kadar!
Bu örneklerden hareketle
her devrin bir Firavunu ve Musa’sı ya da Ebu Leheb’i veya Hz. Muhammed Aleyhisselam
‘ı olacaktır.
Muhammed (sav) hakkını
veren, adaletli, dürüst, düşünen, okuyan, araştıran ve “demişler” felsefesinden
uzak ümmeti için boşuna “örnek” denmemiştir!
Bunun içinde perdede
oynayanlara değil, kitabın yani Kur’anın özüne ve öğütlerine bakmak gerekir.
Tabi bir de “sünnetlere.”
Ama veda hutbesinde de
uyarıldığı gibi “farzlar sünnetten önce gelir” gerçeğini unutmadan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder