27 Mart 2017 Pazartesi

Kemik yok mu?

Kimi zamanlarda canınız sıkan bir durumla karşılaştığınızda ya da bir dengesizin  densiz ifadelerinden canınız sıkılır ve "dilin önünde kemik yok ki," diye serzenişte bulunursunuz.
Oysa iyi düşünmenizi salık veririm.
Gerçekten öyle mi?

Yoksa var olanlar çıkan söz ya da sözcükleri kontrol edemiyor mu?
Hep "ısırmaya alıştığından" sözlerin de kendisi gibi mi olmasını istiyor?
Çünkü dil ifadesinin daha çok akla, düşünmeye ve insafa dayanması gerekmez mi?
E, bunlar olmayınca aynı dilin önündekiler gibi onun arasından çıkanlarda can acıtabiliyor değil mi?
İlle de birinin bir yerinize çekiç ya da sert bir cisimle vurması gerekmez.
Bazen ağızdan çıkanlar maddi olanlardan daha yakıcı, daha yıkıcı olabiliyor.
Hatta öylesine tehlikeli boyutlara varabiliyor ki, bazen sonuçları sonsuza kadar da sürebiliyor...
Bunun içindir ki daha önce yaşayanlar "kırk kere düşün, bir kere söyle" diye boşuna öğüt vermemişlerdir herhalde.
Ancak yine bir deyim "huylu huyundan vaz geçmez" tanımı da bunlardan biridir.
Hatta "alışmış kudurmuştan beter" sözü ise iyice zıvanadan çıkmayı anlatır.
Oysa sahi dilin önünde kemik yok mu?
Var!
Olmaz olur mu, "beşi bir yerde" gibi "otuz ikisi" yan yana dizili olanlar yoksa "metal çubuk mu?"
Fakat bunlardan önce insan olmayı gerektiren beyin, akıl, düşünce, edep olması "kemiklerden" daha önemlidir.
Yoksa dil ve kemik dikkat ederseniz bütün canlılarda var, değil mi?
Yürüyenin de ya da sürünenin de, fark etmez.
Lakin akıl sadece ve sadece insanda var!
Kıyaslayın o zaman kendinizi...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Tanrıya yakın olmak?"

  Kimi sitelerin köşelerinde rastlamanız mümkündür; "Tanrıya yakın olmak ister misin?" şeklindeki reklamlara.    Doğruya inandıkta...