Her insan gelecek hakkında bilgi sahibi olmak için kendisini bir o yana bir buyana savurur durur. Haber muhabiri gibi birinin diğerine söylediği "şu kişi gelecekten kesin bilgiler veriyormuş" yalanının ardından sürüklenir gider.
Oysa bahsedilen konu "bir pislikten ibarettir" hükmünü yemiş ve yerilmiş bir tavırdır. Ancak gaflet insanı kendine gelmekten alıkoyan korkunç bir hastalık biçimi olduğunu acı bir şekilde gösteriyor.
Örneğin Nuh (a.s) gemisiyle büyük bir yok oluştan kurtarılan insanlık rahata erince ilk yaptığı iş yine eskiye dönmenin örneklerini gösterir bize.
Yine Firavunun hışmından kurtarılan insan kırk gün geçmeden "ne kadar zayıf olduğunu" kanıtlarcasına mahareti sadece "böğürmekten ibaret" olan bir ineğe tapınmaya başlamayı kendisine yakıştırabilmiştir!
Şaşılacak olan durumun; "haber veriyor denilen" zavallının kendi "ölümünü veya ne kadar yaşayıp yaşamayacağını" bilememesi hiç sorulmuyor veya merak dahi edilmiyor olmasıdır.
Buradan anlaşılabilen insan denen canlının kendisine iyilik getirecek işleri yapmayıp, genellikle kendisine her alanda ne kadar zarar verecek veya getirecek işleri büyük bir "azimle" yapabilmesini nasıl anlatmak gerekiyor, ben, bilemiyorum.
Hani köşeye sıkışınca sıkça işitiriz, "insan şaşar beşerdir" sözünü.
O zaman derdin ne "ey insan?"
Seni bu yollara sürükleyen nedenlerin peşine ne demeye bu kadar istekli ve arzulu takılıyorsun ki?
Anın tadını çıkarıp yaşamana baksana.
Kendi burnunun dibini göremeyen senin "akıbetini nasıl bilsin?"
"Biliyor" dediğin insan bir bakmışsın tası tarağı toplayıp arkasına bile bakmadan diyarı terk etmiş.
Eğer bilseydi bu sonuçtan kaçıp kurtulmak istemez miydi?
Demek buna da fırsatı olamamış!
Ben anımsatıyorum, tercih tabi ki de sizin...
Oysa bahsedilen konu "bir pislikten ibarettir" hükmünü yemiş ve yerilmiş bir tavırdır. Ancak gaflet insanı kendine gelmekten alıkoyan korkunç bir hastalık biçimi olduğunu acı bir şekilde gösteriyor.
Örneğin Nuh (a.s) gemisiyle büyük bir yok oluştan kurtarılan insanlık rahata erince ilk yaptığı iş yine eskiye dönmenin örneklerini gösterir bize.
Yine Firavunun hışmından kurtarılan insan kırk gün geçmeden "ne kadar zayıf olduğunu" kanıtlarcasına mahareti sadece "böğürmekten ibaret" olan bir ineğe tapınmaya başlamayı kendisine yakıştırabilmiştir!
Şaşılacak olan durumun; "haber veriyor denilen" zavallının kendi "ölümünü veya ne kadar yaşayıp yaşamayacağını" bilememesi hiç sorulmuyor veya merak dahi edilmiyor olmasıdır.
Buradan anlaşılabilen insan denen canlının kendisine iyilik getirecek işleri yapmayıp, genellikle kendisine her alanda ne kadar zarar verecek veya getirecek işleri büyük bir "azimle" yapabilmesini nasıl anlatmak gerekiyor, ben, bilemiyorum.
Hani köşeye sıkışınca sıkça işitiriz, "insan şaşar beşerdir" sözünü.
O zaman derdin ne "ey insan?"
Seni bu yollara sürükleyen nedenlerin peşine ne demeye bu kadar istekli ve arzulu takılıyorsun ki?
Anın tadını çıkarıp yaşamana baksana.
Kendi burnunun dibini göremeyen senin "akıbetini nasıl bilsin?"
"Biliyor" dediğin insan bir bakmışsın tası tarağı toplayıp arkasına bile bakmadan diyarı terk etmiş.
Eğer bilseydi bu sonuçtan kaçıp kurtulmak istemez miydi?
Demek buna da fırsatı olamamış!
Ben anımsatıyorum, tercih tabi ki de sizin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder