İnsan var edildiği günden itibaren nefsine yönelik sıkıntılardan yakasını bir türlü kurtaramadığı çokça bilinen bir gerçek değil midir?
Yamağı Şeytanı dahi hataya sürükleyen bu gerçek, yanına yardımcısı olan Şeytanı da alınca tehlike iki katına çıkıyor!
Benlik duygusu ise bunların genel müdürü gibi çalışır. En belirgin özelliği "sen neden geri kalıyorsun, niye yanıt vermiyorsun, kendini ezdirme..." gibi "fitlemeler" ilk sırada gelirler.
Konuyu bilinen siyasi "istismar söylemi" açısından değil, temel insanlık değerleri açısından irdelemeye çalışacağız.
Bu sefer konu "istismarın temel kaynağı meşhur baş örtüsü değil," ahlaksızlığın zirvesi çarpık ilişkiler tarafından bakmayı gerektiriyor.
Çünkü "lanete uğramış bir fiil" yine gündeme sunulmakta ve bunun insan hakkına saygı içermesi gerektiği dillendirilmektedir.
İnsan için "kaynatılmış balçığın gökten yağdırılmasına" yol açan bu eylem nasıl bir haktır ki?
Felaketin de hak edince hak olduğunu da biliyorum!
Sorun da tam burada başlamıyor mu?
Hadi bunu alışkanlık haline getirip arz edenler olabilir, arzı kabul edenlerin burada suçu yok mu dersiniz?
Bunlara hevesine kapılıp prim verenler olmasa bu konular bu kadar sıklıkla gündeme gelebilir mi?
Tek tarafa yüklenip diğer suçluyu görmemek bir hastalık değil midir?
Şeytan hata yaptırır kasta dayanmazsa kurtuluş ümidi olabilir ama, "Şeytana uyarak bunu yaptığınızı söyler ve kabul ederseniz" dünyada ve ahirette yakanızı kurtaramayacağınız bir sıkıntının davetini kendiniz yapmış biletini kendiniz almış olursunuz!
Yani böyle bir durumda zulmü kendiniz kendinize yapmış olmuyor musunuz?
Çünkü kurtuluşu murat etmiyorsunuz, fiilin getirdiği sonucun algısı yanıltarak sizlere böyle gösteriyor...
Tevrat'ta çarpıtılarak anlatılan, ancak Kur'an da net anlatılan durumun insanın kendi felaketini adım adım nasıl hazırladığından bahsedilir ve sonuç üç bin dokuz yüz metreye varan bir çukurun oluşmasıdır...
"Gölün adı bu çökertmenin ortaya çıkardığı" bir durumdur!
Adı ne mi?
"Lut gölü."
Ayrıca çevresinin bu fiilin pisliğinden dolayı hala ağır kokular içerdiği de uyarılar arasındadır.
Aslına bakarsanız bu işin meraklılarını (arz ve talepçilerini) orada bırakmak gerekseydi acaba hala bu çarpık istemlerine devam ederler miydi?
İnsaf sahiplerinin etmez dediğini duyar gibiyim.
Ancak isyanlarından dolayı aslında "kendi kendini bağlayanların" göremediğini, "kör, sağır, hissiz, akılsız, düşüncesiz..." olduklarını çeşitli ayetlerde görmek de ne yazık ki olasıdır.
Buraya kadar anlatılanlardan "tesettürün" yani sakınmanın ne kadar önemli bir özellik olduğu ortaya çıkmıyor mu?
Ortaya çıkan bir başka sonuç ise bunun sadece "başörtüsüne kilitlenerek" geçiştirilmesinin mümkün olmadığıdır!..
Topluca insanın iyiliğine yönelik bir emir ve kavram olduğu anlaşılabilmektedir.
Unutmadan hiç bir hayvan da dahi görülmeyen bu davranışın, insanı ne aşağılanmışlıklara sürüklediğini görmeyip, hak olduğunu iddia etmek ne kadar haktır ki?
Hayvanlarda bile bir uygulaması yokken!..
"Aşağıların aşağısı" nitelemesi bu yüzden daha fazla bir anlam ifade etmiyor mu?
Ne dersiniz?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder