7 Kasım 2015 Cumartesi

Öyle bir an?..



Tarihsel gelişim içinde her dönemin belli başlı azgın insanları olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
Bu yönleri o kadar kuvvetlidir ki hep onların dedikleri doğrudur, kendilerince.
Ancak algıda meydana gelen çelişkiler ve yaşamın koşulları bu durumu tamir edilemez şekilde onların aleyhine çevirebilmektedir.

Tam uslanacaklarını düşündüğünüz anda dertleri yeniden depreşir ve insanları rahatsız etme hastalığının da şiddetiyle tahribatlarını oldukça artırabilirler.
Fakat öyle bir an gelir ki!..
Gelir gelmesine de gelene kadar ne hikmetse ellerinden geleni arkalarına koymayacak şekilde garaz haliyle zulümlerine ara vermeden devam ederler.
Yaptıklarına bakarsanız aslında kendileri açısından çok büyük bir önemi vardır.
Öç duygusu o kadar şiddetlidir ki neredeyse düşmanca tavır takındıklarının neredeyse kanlarını içseler yürekleri soğumayacak derecede kin doludur.
Bu tipleri sağda solda kutsal yerleri ziyaret ederken görmeniz olasıdır.
Konu hakkında yapılan ikazlara aldırmaksızın…
Fakat öyle bir an gelir ki!..
Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği ve etrafınızdaki pervane insanların sadece seyredeceği, ne yazık ki ellerinden de bir şeyin gelmeyeceği o an!..
Sorgulayamayacağımız ama sorgusundan da kurtulamayacağımız o an,
Yapıp ettiklerinizin sorgusundan ne yapsanız da kurtuluşun olmadığı o an!
O, öyle bir andır ki…
Çırpınmaya çalışmak boşunadır artık…
Olanca gücünüzle bir şeyler anlatmaya çabalamanız, hatta öfkenizden kudursanız da sesinizi asla duyuramayacağınız o an!..
Kainat sizin olsa da fayda veremeyeceği o an!..
Artık “El Hasib’in” huzurunda hesap verme zamanıdır o an!..
Kinin, öfkenin, nefretin, görkemin geçersiz olduğu andır, o an!..
Dava açamayacağınız, davalarınızın açıldığı ve engelleyemediğiniz andır, o an!..
Oysa etrafınızda sizi görünce el pençe divan duranlar neredeler?

Sadece seyretmekten başka bir şey yapabilirler mi, sizce?..
Sadece seyretmek!..
Ve artık korku ortadan kalkacağı için onların da lehte veya aleyhte dillerinin farkına varamadan çözüldüğü andır o an!
Yaşayabileceklerinizi görüp engel olabilirler mi, sizce?..
Ya da varsa sıkıntılarınızı ortadan kaldırabilirler mi dersiniz?..
Ve işte insanın farkına varamadığı öyle bir an gelir ki!..
İyi de diyeceksiniz bunun daha güzel tarafı olanı yok mu?
Elbette var!
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız “aczinizi” kavrayamama halinden dönerek daha ılımlı, olumlu, anlayışlı tavır, davranış ve adaletli uygulamalardan, adalete uygun yaşantıdan geçmektedir.
Lakin insan nefis, şeytan ve benlik üçgeni içinde çıkmazlara sürüklenip ona prim verdiğinden dolayı her yanlış yaptığı işi doğru algılamaya, çevresine de bunun doğru olduğunu dayatmaya çalışması sonucu bu acıklı hale kendisini düşürebilmektedir!
Azgın olarak nitelendirilmesinin nedeni de bu “algı körlüğünün” yol açtığı çıkmazdan kaynaklanmaktadır.
Yanlış yola saptığını anlayamadığı, akıl edemediği, düşünemediği, araştırıp öğrenip bilemediği, göz sürmesinden dolayı göremediği için yanlış ona doğru gibi gelmektedir.
Öfke ve kinin yol açtığı “kalpte katılık” halinin de ürünüdür ayrıca.
Etrafta da “eyyamcılar varsa” zaten yandı demektir.
Çünkü bu duruma düşmüş birinin oradan çıkmasını asla istememe gibi bir çıkmazları bulunmaktadır.
Biricik çıkarları böyle durumların sürdürülebilir olmasına bağlıdır.
Oysa o beklenmeyen an geldiğinde ise bunlarının hiçbirinin hiçbir faydası yoktur, sadece yaptırdıklarının zahmetinden başka!..
Kısacası insan olarak bunları anımsatmak istedim, kendisini insan olarak gören ve hissedenlere.

Yoksa bu hasletini kaybetmiş, surette insana benzeyen, özde ise başka bir şey olanlara değil!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Tanrıya yakın olmak?"

  Kimi sitelerin köşelerinde rastlamanız mümkündür; "Tanrıya yakın olmak ister misin?" şeklindeki reklamlara.    Doğruya inandıkta...