İnsan garip bir var edilendir vesselam.
Korktu mu, doğru bildiğini unutur ve bindiği arabacının
şarkısın söyler.
Korkusu geçince mi?
İlk önce arabacıyı döver!..
Son günlerde “psikolojik bir harp sanatının” uygulamasını
görüyoruz.
Beyin fırtınasından anlamayan “güruhlar” bir zamanlar bu
işler için yapılan çalışmaları anlayamamış ve farklı anlamlar yüklemişlerdi.
“Pabucun ters olduğu” birkaç yıl sonra anlaşılınca “değirmen
fırıldaklarını” bile şaşırtan tavırla çark etmekten imtina bile etmediler.
Bütün bunlar olurken “manevi değerler” bol kepçe tarzıyla
kullanılıyor, hala da öyle, duyguların körelmesinin ve törpülenmesinin yolu
açılıyordu.
Gelinen nokta da anlamsız bir şekilde herkes birbirine
soruyor, neden tepkisiz bir toplum olduk diye.
İşte bu şekilde maneviyat zayıflatılınca sıkıntılarda akın
akın gelmeye başlarlar.
“Rabbinizin emirlerini dinlemezseniz başınıza felaketler
gelir,” diyen Felak Süresini günde en az birkaç kez okuyanların ne dediğini
bilmemeleri düşündürücü değil midir?
Hatta vurulanın neden vurulduğunu, vuranın da neden
vurduğunu bilmediği “kaotik” bir yapıyla karşı karşıya bırakılmışız.
Sıkıntının en büyüğü ise; köre el feneriyle aydınlığı,
sağıra sesle yolu tarif etmek sizce mümkün mü?
Terörde bu sıkıntılardan biridir ve akılcı yöntemler
kullanılmalıdır!
Örneğin son günlerde ortada dolayan “gerçek bile olsa”
söylenti tarzındaki “dedikodulara” prim vermemek etkin bir savunma yöntemidir.
“Duvar halini alan” politikalar bazen birçok silahtan daha
etkin sonuçlar verebilir.
Hani şu; “Duymadım, görmedim, bilmiyorum” taktiği var ya,
işte o.
Bu aynı zaman da etkin tedbir almayacağınız anlamına
gelmediği gibi, tedbir alırken davul zurna tekniği de doğru değildir.
Unutmayın, balık oltaya takılıp kıyıya çıkarken “kuyruk
darbelerini” kurtulmak ümidiyle artırır!..
Böyle görür, doğru algı yöntemini kullanırsanız “çıyanı”
daha çabuk saf dışı edersiniz.
Reklam yapmak ve korku yaymak doğru bir yöntem değildir.
Bunu yaparsanız, “oltadaki balığa” yardım etmiş olursunuz.
Zaten “son arzusu da” budur.
Ayrıca bu işle “canla başla mücadele eden insanlara da”
haksızlık olduğunu unutmayın lütfen.
İnancımı söyleyeyim, eğer istenirse kuş dahi uçurmazlar!
Eğer uçuyorsa, “uçmasından” medet umanların olması, onların
işlerini güçleştirmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Dünyanın olmaz denilen yerlerinde de yine bu tür hadiseler
cereyan edebiliyor, kesin önlemi “ilahi kudret hariç,” mümkün değil!
Kısacası “reklam yapar tarzda” yapılan yazı ve söylemler işi
bitmiş balıklara yardım eder!
Harp sanatı ille de silahla yapılmaz…
Savaşta silah “etkin araçtır.”
Algı yöntemlerini, beyni ve psikolojik faktörleri kullanmak
ise daha doğru bir yaklaşımdır.
Hamaset ve öfke sahibini törpüleyen “zımpara kağıdı”
gibidir.
Duygu kontrolü şarttır, şart!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder