1 Mart 2016 Salı

Tek kanallı günler

Televizyon yayınlarının ilk başladığı yıllarda hangi komşunun evinde televizyon varsa mahalle oraya akın eder birkaç saatlik yayını izler ve dağılırdı.
Hal böyle olunca öğrenciler ders çalışamadıkları için zor günler olurdu.
Ders mi çalışsın?
Misafire hizmet mi etsin?

Televizyonu kesintisiz izleyememesi de cabasıydı.
Ben de o dönemde bu öğrencilerden biriydim.
Ertesi gün okula gidildiğinde doğal olarak gerekli ve yeterli çalışmanın yapılamadığını hocalarım hemen anlar ve tarihi uyarılarını yaparlardı.
“Televizyonda yayınlanan programları izleyemedim diye üzülmeyin. Yıllar sonra bugün izleyemediğiniz dizi veya filmleri tekrar ve daha rahat izleyebilirsiniz,” demişlerdi!
Şimdi ne kadar da haklı olduklarını anlayabiliyorum.
Çünkü günümüz yayınları neredeyse dizileri “ezberletmek istercesine” gece gündüz çift matine yayın yapıyorlar!
Eğer gündüz izleyemediyseniz üçe bölünen günün sekiz saatlik bir diliminde mutlaka izleyebilirsiniz.
Oysa o günler çok gerilerde kaldı şimdi onlarca kanal var diyebilirsiniz.
Fakat ana düşünce değişmemiş ki.
“Kafa aynı kafa, yayın anlayışı aynı yayın anlayışı!”
Neredeyse ilköğretim düzeyine gelen çocuklar eğer yazmayı öğrenmiş olsalardı kesin bu “bayat senaryoları” tekrar ve ezbere yazarlardı.
En belirgin anlayış çoğunlukla “çok eşliliğe dayanan” bir yayın anlayışı hüküm sürüyor.
“Kimin eli kimin neresinde belli değil!”
Eskiden ara sıra duyulan “ezan sesi ise” hemen hemen duyulmaz olmuş!..
Katma değeri var mı diye baktığınızda ise ana kavramıyla “yiyip içme, gezip eğlenme, ya mağduru ya da varlıklı” görüntüler ön planda duruyor.
Çalışmak, araştırmak, düşünme sistematiğini ara ki bulasın!
Heykeltıraşlara nazire yapılırcasına “yüz ifadesini maskeleme” çalışmalarında ise son derece yüksek bir başarı elde edildiği yapılan boyamalardan anlaşılabilmektedir.
Üzen tarafı “tek kanalla başlayan yayın hayatı, tek kanallı anlayışla sürüp gitmektedir.”
Onlarca kanal olmasına rağmen!
Ve insanlık tarihinde bu “tek kanallık yüzünden tarihin geçmişi içinde nice insanların telef olması gerçeği karşımızda dururken” değişmeyi ve değiştirmeyi hiç düşünmemek nasıl bir kültür anlayışıdır ki?
Hoşuna gidenin dışında okumayı ötelemiş, düşünmeyi başkalarına bırakmış, araştırmayı zahmetli ve getirisiz bir iş olarak görüp, kolay ve kopyacılığı benimsemiş çoğunluklardan yeni ve yenilenmiş ürünler beklemek fazla hayalperestlik olmaz mı?..
 Çünkü “tek kanal anlayışının temel özelliğinin” bahçede bostan yan gel Osman düşüncesinden kaynaklandığını düşünmekteyim.

Sınırlandırılmış programla hareket edenlere de “robot” dendiğini unutmayın sakın!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Tanrıya yakın olmak?"

  Kimi sitelerin köşelerinde rastlamanız mümkündür; "Tanrıya yakın olmak ister misin?" şeklindeki reklamlara.    Doğruya inandıkta...