Gündem oldukça karışık düşünce ve fikirlerle karmakarışık
hale gelmiş durumda.
İnsanların temel bilgi eksikliğini söyleşilerden
anlayabiliyorsunuz.
Kimi gelişmeler insanlık tarihinin yüz karası olaylarına
şahit olmuş ve sebep olanların akıbetleri sonsuza kadar anlatılacak hazin sonla
noktalanmıştır.
Ancak buna rağmen “taraftarlık hastalığı” yaşanan
çirkinliklerin üzerine “sünger çekme” eğilimini artırarak insanların tehlikeli
kanaat oluşturmasına zemin hazırlar hale gelmiştir.
Oysa böyle meydana gelmiş olaylarda “hüküm, hüküm sahibinin
hükmüne göre” verilmelidir, kişilerin keyfine göre değil!
İnsanın belli bir zümreyi onaylıyor olması onların yanlış
yapmayacakları anlamına gelmediği gibi işlenen olumsuzluklarında üstünün
örtülmesi hakkını vermez.
Çünkü gerçek hüküm sahibi El Hakim’dir.
O, lanet dediyse lanet, rahmet dediyse rahmettir...
Ötesi yok!
Bundan dolayı hem inandığını iddia edip hem “lanetlenen bir
fiili” onaylamak neyle ve nasıl izah edilebilir ki?
Bir başka safsatanın adı da “günah işleme özgürlüğü”
herzesidir.
Eğer bu eylem bilinçli bir iradeye dayanıyorsa bunun adı
açık ve net bir şekilde “kafirlikle” anlatılabilmektedir!
Çünkü elde olmayan neden başka, karar verip bilinçli uygulama
hali başkadır.
Birinci hal kimya bozulmasının yol açtığı algı
çelişkilerinin ürünü iken, yanlışı doğruyu ayıramama hali, ikinci durumda böyle
bir durumun söz konusu olmayışı tehlikenin boyutlarını da artırmaktadır.
Bilerek uygulanan eylem “inatlaşmanın” ürünüdür.
İnatlaşmak ise tarihte örnekleri sıkça görülen ve anlatılan,
sivrisinek sesinin verdiği rahatsızlıkla kafasını sarayında sarayının duvarına
vurarak parçalayan Nemruttan tutun da, suyun karşısında diz çöküp secde eden
Firavun gibilerine kadar…
Bütün uyarı ve çağrılara rağmen ahlaksız ve edepsizliklerinden
vaz geçmeyen Lut (a.s) azgın kavmi de buna bir örnektir ve yaklaşık yerin 3800
metreye yakın dibine geçmiştir.
Gerçi “yeryüzünü gezip önceki nesillerin başına neler
geldiğini görmediler mi?” diye de kainat kitabının bir çok yerinde dikkat
çekilmektedir.
Kısacası şaşkınlık etrafı sarmış durumda.
Kimin ne dediği anlaşılamadığı gibi, kimin ne anlatmak
istediği de doğrusu pek anlaşılamamaktadır.
Çünkü esastan bir hayli uzak anlatımlar devrededir.
Anlaşılamama nedeni bundandır.
İçinde doğru anlatımın olmadığı anlatımın adına genelde
“yalan” denmektedir.
Yalanın mekanı ise “aslı yok yaylasıdır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder